I-GİRİŞ
1970’li yıllarda yaşanan 3.cü Sanayi Devrimi başka bir deyişle dijitalleşme ya da otomasyon döneminden sonra dünya yavaş yavaş başka bir noktaya doğru evrilmeye başlamıştır. Ancak 1970’li yıllar ile 2000’li yılların başı arasındaki değişim özellikle teknolojik değişim ve yenilikçi akım bakımından 2000-2020 arasındaki 20 yılda karşılaştığımız kadar hızlı olmamıştır. Köklü teknolojik değişim süresi genelde ortalama 10 yıl sürmesine karşın 2000’li yılların ikinci başlarından itibaren özellikle son 10 yıl içinde 1 yıla düşmüş ve her geçen gün değişim, yaratım ve farklılaşma hızla hayatımızın değişmez bir unsuru olmaya başlamıştır. Her şey değişmekte ve farklılaşmaktadır. Teknolojik değişim üretim modellerini, kullanılan makine, araç ve gereci, ihtiyaç duyulan iş gücünün özelliklerini de değiştirmektedir.
Deniz taşımacılığı bir türev piyasa olarak küresel ticarete konu olan 12 Milyar ton, yaklaşık 13 Trilyon dolar değerindeki malın taşınması bakımından bu değişimden ayrı kalmamakta, yada kalamamakta oda hızla bu değişime ayak uydurmaktadır. Gemi tipleri çeşitlenmekte, gemi ebatları büyümekte, gemilerdeki otomasyon hızla artmakta, yeni regülasyonlara uygun farklı ve yeni ekipmanlar denizcilerin klasik dönemden farklı bir gemi üstü yaşam ve çalışma koşulları ile karşılaşılmasına neden olmaktadır. Bunun iyi yönleri olmakla beraber, hiçbir yenilik sadece sağlayacağı fayda ile ortaya çıkmamakta, beraberinde sorunlar da getirmektedir. Teknoloji arttıkça, kazaların daha düşmesi, ya da gemi personeli üzerindeki iş yükünün azalması beklenirken, bu beklentiler karşılanmakla birlikte yeni sorunlar ortaya çıkmaya başlamakta gemilerdeki teknolojik değişim ile ona uygun eğitim aynı zamanda ve düzeyde verilemediğinden tecrübe kazanılan dönem içinde bu yeni gemilerde kazalar artmaktadır.
Artık güverte ve makine sınıfının hatta kara personelinin klasik öğretiden farklı olarak bu hızlı değişimin ihtiyaç oluşturduğu konularda ve düzeyde eğitilmeleri gerekmektedir.
Serbest bandıra yada elverişli bayrak veya kolay bayrak altında çalıştırılan dünya ticaret filosu toplam küresel ticaret filosunun %76 sına yükselmiştir. Bunun anlamı gemilerde çok uluslu ve çok kültürlü bir yapı oluşmaya başlamıştır. Bunun faydası olduğu gibi, taktir edileceği üzere sosyolojik sıkıntıları da bulunmaktadır. Gemi kaptanları geminin sevk ve idaresinden sorumlu oldukları gibi, aynı zamanda gemi üzerindeki, farklı eğitim düzeyinden, farklı sosyal katmanlardan, farklı kültürlerden ve farklı ülkelerden gelen hatta farklı dilleri konuşan bir 20 -22 kişilik gurubun yönetiminden de sorumlu olmaktadır. Buda eskiye göre farklı bir donanım ve eğitimi gerektirmektedir. Beşeri ilişkiler, psikoloji, davranış bilimi, farklı toplumların kültürleri, hatta farklı din ve inançlar hakkında bilgi sahibi olmaları icap etmektedir. Günümüzde gemi bir hizmet üretim birimi ise kaptanın zaman ve mekan faydası yaratmak üzere gemiyi A noktasından B noktasına götürme görevi yanı sıra sevk ve idare görevi de bulunmakta ve bu konuda eğitilmesi icap etmektedir. İdare eden de idare edecekte 50 yıl önceki insan profiline uymadığından dolayısı ile onun eğitiminin de aynı şekilde değişmesi gerekmektedir.
Her şey değiştiği gibi yeni nesil ve kuşakları temsil eden gençler de değişmektedir. Yeni kuşakların öğrenme özellikleri, eğitim performansları ya da onların eğitiminde kullanılması gereken metot ve gereçlerde değişmektedir. Eski eğitim metotları ile yeni kuşaklar eğitilemez. Bu kuşakların özellikleri dikkate alınarak ona göre yeni bir eğitim modeli oluşturulmalıdır. Tecrübelerime göre söylüyorum, klasik metot ile istenilen başarı yakalanamamaktadır. Öğretim görevlilerinin de bu yeni metotlara adapte olabilmeleri için oryantasyona tabi tutulmaları ve bunun sürekliliğinin sağlanması gereklidir.
Şirketlerde çalışmaya başlayan bu yeni neslin verimliliğinin artırılması için teknikler araştırılmaktadır. Bu gençlerin bize göre iyi yönde farklılıkları (yenilikçi olma, yaratma, bilgisayar ve bilişim aygıtlarını çok hızlı kullanma, öz güven yüksekliği ve istemesini bilme niteliği gibi)ancak çalışma odaklı olmamaları nedeni ile eksiklikleri de bulunmaktadır. Sabırsızdırlar. Onları motive eden unsurlar bize göre farklıdır. Şimdi bu gençleri 20 YY başındaki işletme öğretisi ile eğiterek nasıl çağımızın iş hayatına hazırlayabiliriz. Bu nedenle büyük şirketler bu konuda iş eğitimleri ile bunu sağlamaya çalışmaktadır.
Gençlerin ebeveynlerinin gençlerden ve eğitim kurumlarından beklentileri içinde bulundukları sosyal ve ekonomik yapının gereklerine göre, daha kötüsü kendi mensubu oldukları kuşakların beklentilerine göre çağın paradikmaları ve gençlerin nitelik ve beklentilerinden çok farklı olmaktadır.
Gençler kendilerinden çok ailelerini tatmin etmek ve onların isteklerini karşılamak için okumaktadırlar. Yanı ailenin de rehabilite edilmesi ve bilinçlendirilmesi gerekmektedir. Bu gün için geçerli olan bir okuldan mezun ya da bir unvan sahibi olmak değil. Meslek sahibi olmak yada sahip olduğu unvanın gereğini en iyi şekilde yapabilme yetisine sahip olmaktır. Bilmekten çok bilgiyi kimden sağlayabileceğini bilmek bu nedenle geniş bir sosyal ağa sahip olmak ve bilgiyi kullanabilmektir. Unvanların, statülerin de hiçbir anlamı kalmamaya başlamıştır. Ast üst ilişkileri de değişmektedir. Uzun uzun yapılan toplantıların artık gereksiz ve zaman kaybı olduğu düşünülmektedir. İş görme bir çok iş dalında kişinin kendi yaşam mekanından yapılmakta, 3D ve 4D ile üretim tüketicinin mekanında yada tüketim merkezlerine yakın yerlerde yapılmaktadır.
İşte her şeyin değiştiği böyle bir ortamda değişmeyen sadece eğitim, program, metot ve yöntemleri ve eğitim kadrosu olmaktadır. Çağın gereklerine ve piyasanın ihtiyaçlarına uygun eğitim verilmeyince böyle bir eğitimden geçen eğitimci de aynı eksikliği genç olmasına rağmen devam ettirmektedir.
II –NASIL BİR DENİZCİLİK EĞİTİMİ OLMALIDIR.
Bazıları gemi kaptanlığını şoförlük gibi görerek bunun eğitiminin bir lisans programı olmamasını, adeta tır şoförlüğü gibi gemiyi kullanmanın, sevk ve idare etmenin öğretildiği, hatta eskiden olduğu gibi usta çırak ilişkisi ile iş başında öğrenilen bir meslek eğitimi olmasını tavsiye etmektedirler. Ancak bunun daha modernize edilmiş şekli ile sandviç tipi iş başı ve teorik okul eğitimi kombinasyonu şeklinde olmasını ileri sürmektedirler. Bunun için buna benzer bir eğitim modeli olan İngiliz eğitim modelini önermektedirler. Bu görüşü savunanlar hatta Yüksek Denizcilik Okulunun ilk yıllarındaki benzer statüsünü örnek olarak gösterenler haklı olabilir. Ancak her dönemin teknolojisi, ekonomik modeli farklı olup, döneminin eğitim ihtiyacı ve statüsünü de oluşturmaktadır. Artık günümüzde kaptan gemiyi yürüten biri olarak tanımlanamaz. Aslında geçmişte de zaten böyle bir konumu yoktu. Gemi yüzen bir kara parçası sıfatı ile bayrağını çektiği ülkenin toprağı sayılmakta, gemi kaptanı da o toprağın mülki amiri sıfatına sahip olarak ülkeyi temsil etmekte, bu sıfatla bazı haklara sahip olmaktaydı. Bu statünün çoğu hala devam etmektedir. Ancak eskiye göre yukarıda da açıklandığı üzere artık gemi üzerindeki iş yükü son derece komplikeleşmekte ve artmakta, teknik ve elektronik, hatta mekatronik bilgi ve işin idarecilik yükü de ağırlaşmaktadır. Dolayısı ile bu eğitimin yukarıda zikredilen içerikte lisans düzeyinde verilmesi ancak pratiğin ihmal edilmemesi kaçınılmaz olmaktadır.
Eğitim müfredatı sadece bu gün mevcut olan gemilere göre değil, buna ilave gelecek 20 yılın yeni teknolojilerinin ortaya çıkaracağı yeni mesleklere göre verilmelidir. Artık geride kalmaya başlayan Endüstri 4.0 ve girme aşamasında olduğumuz Endüstri 5.0 ‘un yaratacağı mesleklere ve bunların gemilerde yaratacağı farklılıkların gerektirdiği mesleklere göre eğitim vermeliyiz. Nitekim yurt dışındaki birçok denizcilik okulunda müfredatlar buna göre revize edilmektedir.
Bunların hocası var mı? Bu eğitimler mevcut kadrolar ile olur mu? Bunu ben bilmem, eğer cevap hayırsa önce öğretmeni eğitmeli ve hazırlamalıyız.
Bu gün ilkokula başlayan öğrenciler için şu an mevcut mesleklerin %60 ‘ı üniversiteyi bitirdiklerinde olmayacak, onların yerine yeni meslekler ortaya çıkacaktır. Bu süreç önümüzdeki 15 yılı kapsamaktadır, bu gelecek 15 senenin hazırlığını biz 10 yıl önce yapmalıydık.
Peki şu an bu konuda bir hazırlığımız var mı? Bunu da bilmiyorum, ancak ufak tefek gelişmeler dışında pek bir şey yapıldığını da sanmıyorum.
Peki, biz zaten sınırlı kaynaklarımızı gelecekte var olmayan meslekler için mi harcıyor, gençlerimizi boşu boşuna mı eğitiyoruz? Karanlık bir tablo çizmek istemiyorum. Eğitim her zaman eğitimdir. Eğitim hiç olmaz ise hangi işi yaparsanız yapın, verimliliği ve rasyonel düşünceyi geliştirir. Ancak temel bilim ağırlıklı eğitim alanların; ileri düzeyde matematik, fizik, kimya biyoloji hatta coğrafya, yazılım eğitimi alanların şansının çağı yakalamak bakımından çok fazla olacağını düşünüyorum. Fakat tecrübelerime göre tespit ettiğim husus öğrencilerin kahir ekseriyetinin Türkçe-Matematik bölümü mezunu olmalarına rağmen 4 işlem matematiği yapamamaları ve matematik fobisine sahip olmalarıdır. Halledemediğimiz iki husus yabancı dil bilgisi ve matematik korkusudur. 4.0 yada 5.0 gelecek 5 yıl içinde dil sorununu iyi kötü halledecek olsa da dil ile yaratılan duyguyu sağlayamayacak, ancak sözü edilen devrim niteliğindeki yenilikleri sağlayacak olan ise yine ileri düzeyde matematik bilgisi olacaktır. 4.0 yada 5.0 insanı ortadan kaldırmayacaktır. Vasıfsız insanı ortadan kaldırıp yerine robot ve makineleri koyacaktır, fakat iyi eğitimli kaliteli bir üstün insan grubu daha güçlü hale gelecektir. GENÇLERİN YENİ RAKİBİ ROBOTLAR, HER İKİ GRUBUNDA YÖNETİCİSİ HATTA SAHİBİ İSE İYİ EĞİTİM VE DONANIMLI İNSAN GRUBU OLACAKTIR. O halde çağı yakalamak ve edilgen değil etken olmak için sıradan değil kaliteli eğitim kaçınılmaz olmaktadır.
Gemi personeli eğitimlerinin içine gemiyi bir ticari birim, bir işletme gibi değerlendirerek, işletme ve yukarıda değinildiği gibi psikoloji eğitiminin verilmesi çok yararlı olacaktır.
III-BU KADAR DENİZCİLİK OKULUNA İHTİYAÇ VARMIDIR?
Türkiye şu an Çin ‘den sonra en fazla gemi adamı yetiştiren ülkedir. Denizcilik ile ilgili meslek ve yüksek okullarımızın sayısı oldukça fazladır. Toplamda yaklaşık 28.600.000 dwt düzeyindeki filomuzun denizde ve karada yaratacağı istihdam kapasitesi bellidir.
Buda taktir edileceği üzere çok fazla değildir. Çünkü deniz taşımacılığı sektörü emek yoğun bir sektör değildir. 45.000 dwt ve 30 milyon usd ‘lik genç bir Handymax tonajının yaratacağı istihdam miktarı deniz ve kara olarak toplam 26 kişiyi geçmemektedir(gemideki 20 kişi +6 kişi kara personeli). Karadaki 6 kişi böyle 3-4 gemiye daha hizmet verebilir. Bununla birlikte zaman zaman armatörlerimiz yeterli gemi adamı ve zabit bulamadıkları iddiası ile elverişli bayrağa geçmektedirler. Diğer taraftan denizcilik(zabitan ve mürettebat olarak)diğer mesleklere göre uluslararası alanda iş bulabilme ve çalışabilme imkanı en fazla olan bir dal olmaktadır. Ayrıca maaşı da yine Türkiye’deki diğer mesleklere göre oldukça iyidir. Yabancı bir denizcilik şirketindeki ikinci kaptanın maaşı her şey dahil ayda usd 6000-7000 düzeyindedir.(Kaptan ehliyeti olup, ikinci olarak çalıştırılan bir kıdemli zabitin)
Tüm bunların dışında TÜRK personel de, özellikle zabitan sınıfı yabancı ülke armatörleri tarafından tercih edilmektedir. Bununla birlikte son yıllarda artsa da hala yurt dışında istihdam edilen gemi adamı ve zabitan sınıfı personelimiz diğer benzer ülkeler ile kıyaslandığında yeterli seviyede değildir. (2500 zabitan ve 4000 mürettebat toplam aktif gemi adamanın %5 i).Bunun nedeni gemi adamı sağlama kanallarının iyi kurulmamasından ve bazı eksiklerimizden kaynaklanmaktadır. Bunların başında da özellikle mürettebat bakımından lisan problemi gelmektedir.
Diğer bir sorun ise bu mesleğe girenlerin önemli bir bölümünün kalıcı olmamasıdır. Yani mesleklerini yapmamaları ya da yarıda bırakmalarıdır. Çünkü deniz hayatı kolay olmayıp bu meslek kahırlı bir iş olmaktadır. Daha doğru bir ifade ile firesi çok fazladır. Bu ise milli bir israftır. Onun için doğru adayların seçilip eğitilmesi, denizi sevenlerin bu mesleğe kabul edilmesi gerekmektedir. Bunun için ise tam anlamı ile okula kabul edilmeden adayların 3 yada 6 ay denizde çalıştırılarak deniz hayatını görmeleri, hala denizci olma arzuları ve tercihleri devam ediyorsa okula kabul edilmeleri, bu bakımdan da denizcilik okullarının farklı bir statüye sahip olmaları gerekmektedir.
Bu açıklamalar tahtında mevcut denizcilik okullarının çok fazla olduklarını düşünmemekle birlikte(48 lise,12 fakülte (5 tanesi makine mühendisliği ile ilgili, aslında 18 fakülte fakat bazıları bölüm açma yetkisi alsa da henüz eğitim izni alamadı) 18 meslek yüksek okulu toplam 20.000 öğrenci denizcilik eğitimi almaktadır) artık bundan sonra yeni okullar konusunda arz ve talep dengesinin gözetilmesi yeni okul yerine kaynakların mevcut okulların kalitelerinin artırılmasına harcanması daha yararlı olacaktır. Daha az ve kaliteli mezun daha fazla maaş, daha fazla maaş ise daha kaliteli ve istekli öğrenci demek olup, buda orta vadede eğitim talebini artıracaktır. Artık yeni ilave okulların açılması o dönemin konusu olmalıdır. Türkiye’nin bu gün için ve orta vadede böyle bir ihtiyacı yoktur.
IV- KİMLER EĞİTİLMELİDİR?
Sadece Türkiye’de değil tüm gelişmiş ülkelerde özellikle Avrupa Birliği Ülkelerinde de görüldüğü üzere gelişmiş ülke ve büyük şehir gençleri denizcilik mesleğini seçmemektedirler. Seçenler de kalıcı olmamaktadır. Çünkü yeni kuşakların aidiyet duygusu çok fazla olmamakta, lüx ve makam peşinde de koşmamakta, erişilebilir lüx talep edip, anlamsız şeyler için hayatlarını zindan etmemekte, kendilerini zora sokmamaktadırlar. 10 ay çalışıp 2 ay gezmeyi tercih etmektedirler. Hatta aile kurmak gibi ciddi sorumluluklar altına da girmek istememektedirler. Bu çok önemli bir sosyolojik değişimdir. Genç nesil denizci olmak istememekte, bu mesleğe girse bile kalıcı olmamaktadır. Denizdeki ücret fazlalığı ise onu çokta ilgilendirmemektedir. Emeğin geriye dönen arz eğrisi realitesini bu genç kuşaklarda daha fazla yaşanmaktadır. O halde kırsal kesim gençleri bu meslek için hedef kitle olmalı ve yatılı olarak eğitim verilmelidir. Böylece bölgesel gelişme ve gelir farklılıklarının da azaltılmasına katkı sağlanabilecektir.
Yukarıdaki tezimi zayıflatacak yeni bir gelişme ise yeni teknoloji ve akıllı telefonlar ve gelişmiş iletişim imkanları ile denizin ve gemi hayatının sevdiklerinden ve yakınlarından uzak olma sorununu bir derece ortadan kaldırmasıdır. Hatta bu konuda yapılan araştırmalar ve yazılan makaleler, gemi personelinin internete ulaşımının sınırlanmaması gerektiğini bunun faydalı olduğunu ileri sürmektedir. Fakat buna karşın gemideki güvenlik ve iş disiplini bakımından bunun sınırlı ölçüde kullanılması yönünde görüş bildirenlerde bulunmaktadır. Hatta gemiye gelen personelin gemi hayatına adapte olmasını aksattığını, evdeki sorunlardan haberdar olması fakat uzakta olması nedeni ile bunlara çözüm getirememesinin psikolojik sorunlara yol açtığı söylenmektedir. Akıllı telefonlar sadece gemide değil genelde de sorun yaratmaktadır.
Bu cümleden olmak üzere; bu akıllı telefonların yarattığı bağımlılık insanları asosyal yapması yanında bilgiye ulaşmanın sağladığı avantaj ile bilgiyi beyne depolama, beyindeki bilgileri bir araya getirerek sentez ve analiz yapma kabiliyetini ortadan kaldırmakta ve giderek öğrenememe, bilgiyi hatırlamama, yani beyni tembelleştirme sorunu yaratmaktadır. Bu henüz kimsenin farkında olmadığı çok ciddi bir sorun olarak önümüzdeki günlerde daha fazla karşımıza çıkacak bir husustur. Diğer önemli sorun ise kendini ifade edememe problemidir. Bu akıllı aygıtlar insanın kendini ifade etme kabiliyeti ve dilini de bozmaktadır. Psikologların ciddi, ciddi bunun üzerinde çalışmaları gerekmektedir. 30 yıldır ders veren ve her yıl çok farklı katmanlardan gelen öğrenciyi tek tek inceleyen ve öğrencideki değişmeyi takip eden biri olarak bunun çok ciddi bir husus olduğunu bir kez daha belirtmekte fayda görüyorum.
Diğer ciddi sorun ne yazık ki geçtiğimiz 20 yıl içinde öğrenciler hemen hemen tüm eğitim kurumlarında çok kolay mezun olmaya alıştırılmışlardır. Bu ilkokuldan başlayarak en tepeye kadar çıkmaktadır. Her kes okuyacak ve herkes okuduğu okuldan mezun olacak diye bir kural yoktur. Benim gençliğimde çoğu kişi tek bir ders yüzünden okuldan atılmakta ve mezun olamamaktaydı.
Bu nedenle liyakatsizlik hızla her kademede yaygınlaşmaya başlamıştır. 10 gün önce girdiği sınavdan 80 alan fakat buna karşın sınavda sorulan soruları hatırlamayan ve aldığı dersten ne öğrendiği hususunda tek bir cümle kuramayan bir öğrencinin durumunu nasıl analiz edeceğiz.
Yada bir önceki sene bir dersten pekiyi ile geçen bir öğrenci bir üst sınıfta bu ders ile ilgili basit bir soruya cevap veremiyorsa bu nasıl izah edilebilecektir.
Okullarımızda öğrenciler sınıf geçmek ya da bir belge sahibi olmak için mi, yoksa bilgiye sahip olmak, bilgiyi nereden bulabileceğini öğrenmek, bilgiyi kullanmak ve onu kullanarak iş ya da hizmet üretmek için mi eğitilmektedirler.
ÖĞRENMEYİ ÖĞRETMEK İSE BAŞKA BİR SORUN OLMAKTADIR. ÇOĞU ÖĞRENCİ NASIL ÇALIŞACAĞINI BİLMEMEKTEDİR. 14 HAFTALIK BİR EĞİTİM PROGRAMINDA ÖĞRENCİNİN ÇOK ÇALIŞTIM DEDİĞİ SÜRE BİR HAFTA SONU VE BU ZAMAN DİLİMİNDE TOPLAMDA 3 SAAT ÇALIŞMASIDIR. ÇÜNKÜ CEP TELEFONU, TELEVİZYON, BİLGİSAYARIN AÇIK OLDUĞU BİR ORTAMDA 5 WATSAP GRUBU ÜYELİĞİ ARASINDA KONUŞURKEN DİĞER TARAFTAN AYNI ANDA DERS ÇALIŞMAK ARTIK GENÇLERİN UZUN SÜRELİ ODAKLANARAK DERS YAPABİLME KABİLİYETİNİ ZAYIFLATMIŞTIR. YENİ GENÇLER BABY BOOMING KUŞAĞI GİBİ ÇALIŞMA ODAKLI DEĞİLDİRLER. NE YAZIK Kİ ÇALIŞMASINI DA BİLMEMEKTEDİRLER.
İlkokuldan başlayarak önce çocuklarımıza öğrenmeyi öğretmeli ve sınıf geçmeye değil, öğrenmeye odaklanmalarını sağlamalıyız. Aileler dahil herkes bir diploma peşinde koşmakta sonra sonuç hepsi için hüsran olmaktadır. Türkiye de genç işsizlik gerçekte meslek sahibi olduğunu sanan, anlı şanlı okullardan alınan diplomalar ile bu tasdik edilen fakat aslında mesleğini bilmeyen gençler yüzünden bu kadar fazla olmakta öbür tarafta kalifiye elaman ihtiyacı ve açığı bulunmaktadır.
V-SONUÇ
Yeni bir çağa girdik bu artık teknoloji ve değişim çağıdır. Bu yeni çağ öncekilerden daha acımasız olacaktır. Bunu yakalayamayanlar artık orta sınıf değil alt sınıf mensubu olacaklar ve adeta kullanılacaklardır. Sosyolojik olarak, sınıfsız bir toplum özlerken tam tersi ciddi katmanlara ayrılan bir kast sistemi gibi bir tablo ile karşılaşılacaktır. Bu hem ülkeler bazında hem de ülke içindeki kastlaşma olarak karşımıza çıkacaktır.
Bu nedenle her seviyede ve meselenin tüm taraflarında bu gerçeğin farkına varılarak acilen çağı yakalama ve geleceği oluşturma hamlesi ile gereken ne varsa bir seferberlik halinde yapılmalı bu genel çerçeve içinde denizcilik eğitimi de bundan nasibini almalıdır.
Kötümser ve umutsuz olmaya değil, çalışmaya, çok çalışmaya, hatta daha çok çalışmaya ve kendimize yalan söylememeye ihtiyacımız bulunmaktadır.
Bunu ise genç kuşaklar başaracaktır. Onlara bunu başarma imkânını sağlayacak olanlar ise biz yaşlılarız. Dolayısı ile bir paranın iki yüzü gibi iki olmazsa olmazız. Benim gençlerimizin bunu başaracağına inancım ve güvenim tamdır, yeter ki biz görevimizi iyi yapalım. Herkese bu geleceği yaratma cabasında başarılar dilerim.
UNUTMAYIN SORUNUMUZ KANTİTE DEĞİL, KALİTEDİR.
14.12.2019 İstanbul. Bu yazı Denizci Öğrenciler Derneği Dergisinde yayınlanmıştır.
1970’li yıllarda yaşanan 3.cü Sanayi Devrimi başka bir deyişle dijitalleşme ya da otomasyon döneminden sonra dünya yavaş yavaş başka bir noktaya doğru evrilmeye başlamıştır. Ancak 1970’li yıllar ile 2000’li yılların başı arasındaki değişim özellikle teknolojik değişim ve yenilikçi akım bakımından 2000-2020 arasındaki 20 yılda karşılaştığımız kadar hızlı olmamıştır. Köklü teknolojik değişim süresi genelde ortalama 10 yıl sürmesine karşın 2000’li yılların ikinci başlarından itibaren özellikle son 10 yıl içinde 1 yıla düşmüş ve her geçen gün değişim, yaratım ve farklılaşma hızla hayatımızın değişmez bir unsuru olmaya başlamıştır. Her şey değişmekte ve farklılaşmaktadır. Teknolojik değişim üretim modellerini, kullanılan makine, araç ve gereci, ihtiyaç duyulan iş gücünün özelliklerini de değiştirmektedir.
Deniz taşımacılığı bir türev piyasa olarak küresel ticarete konu olan 12 Milyar ton, yaklaşık 13 Trilyon dolar değerindeki malın taşınması bakımından bu değişimden ayrı kalmamakta, yada kalamamakta oda hızla bu değişime ayak uydurmaktadır. Gemi tipleri çeşitlenmekte, gemi ebatları büyümekte, gemilerdeki otomasyon hızla artmakta, yeni regülasyonlara uygun farklı ve yeni ekipmanlar denizcilerin klasik dönemden farklı bir gemi üstü yaşam ve çalışma koşulları ile karşılaşılmasına neden olmaktadır. Bunun iyi yönleri olmakla beraber, hiçbir yenilik sadece sağlayacağı fayda ile ortaya çıkmamakta, beraberinde sorunlar da getirmektedir. Teknoloji arttıkça, kazaların daha düşmesi, ya da gemi personeli üzerindeki iş yükünün azalması beklenirken, bu beklentiler karşılanmakla birlikte yeni sorunlar ortaya çıkmaya başlamakta gemilerdeki teknolojik değişim ile ona uygun eğitim aynı zamanda ve düzeyde verilemediğinden tecrübe kazanılan dönem içinde bu yeni gemilerde kazalar artmaktadır.
Artık güverte ve makine sınıfının hatta kara personelinin klasik öğretiden farklı olarak bu hızlı değişimin ihtiyaç oluşturduğu konularda ve düzeyde eğitilmeleri gerekmektedir.
Serbest bandıra yada elverişli bayrak veya kolay bayrak altında çalıştırılan dünya ticaret filosu toplam küresel ticaret filosunun %76 sına yükselmiştir. Bunun anlamı gemilerde çok uluslu ve çok kültürlü bir yapı oluşmaya başlamıştır. Bunun faydası olduğu gibi, taktir edileceği üzere sosyolojik sıkıntıları da bulunmaktadır. Gemi kaptanları geminin sevk ve idaresinden sorumlu oldukları gibi, aynı zamanda gemi üzerindeki, farklı eğitim düzeyinden, farklı sosyal katmanlardan, farklı kültürlerden ve farklı ülkelerden gelen hatta farklı dilleri konuşan bir 20 -22 kişilik gurubun yönetiminden de sorumlu olmaktadır. Buda eskiye göre farklı bir donanım ve eğitimi gerektirmektedir. Beşeri ilişkiler, psikoloji, davranış bilimi, farklı toplumların kültürleri, hatta farklı din ve inançlar hakkında bilgi sahibi olmaları icap etmektedir. Günümüzde gemi bir hizmet üretim birimi ise kaptanın zaman ve mekan faydası yaratmak üzere gemiyi A noktasından B noktasına götürme görevi yanı sıra sevk ve idare görevi de bulunmakta ve bu konuda eğitilmesi icap etmektedir. İdare eden de idare edecekte 50 yıl önceki insan profiline uymadığından dolayısı ile onun eğitiminin de aynı şekilde değişmesi gerekmektedir.
Her şey değiştiği gibi yeni nesil ve kuşakları temsil eden gençler de değişmektedir. Yeni kuşakların öğrenme özellikleri, eğitim performansları ya da onların eğitiminde kullanılması gereken metot ve gereçlerde değişmektedir. Eski eğitim metotları ile yeni kuşaklar eğitilemez. Bu kuşakların özellikleri dikkate alınarak ona göre yeni bir eğitim modeli oluşturulmalıdır. Tecrübelerime göre söylüyorum, klasik metot ile istenilen başarı yakalanamamaktadır. Öğretim görevlilerinin de bu yeni metotlara adapte olabilmeleri için oryantasyona tabi tutulmaları ve bunun sürekliliğinin sağlanması gereklidir.
Şirketlerde çalışmaya başlayan bu yeni neslin verimliliğinin artırılması için teknikler araştırılmaktadır. Bu gençlerin bize göre iyi yönde farklılıkları (yenilikçi olma, yaratma, bilgisayar ve bilişim aygıtlarını çok hızlı kullanma, öz güven yüksekliği ve istemesini bilme niteliği gibi)ancak çalışma odaklı olmamaları nedeni ile eksiklikleri de bulunmaktadır. Sabırsızdırlar. Onları motive eden unsurlar bize göre farklıdır. Şimdi bu gençleri 20 YY başındaki işletme öğretisi ile eğiterek nasıl çağımızın iş hayatına hazırlayabiliriz. Bu nedenle büyük şirketler bu konuda iş eğitimleri ile bunu sağlamaya çalışmaktadır.
Gençlerin ebeveynlerinin gençlerden ve eğitim kurumlarından beklentileri içinde bulundukları sosyal ve ekonomik yapının gereklerine göre, daha kötüsü kendi mensubu oldukları kuşakların beklentilerine göre çağın paradikmaları ve gençlerin nitelik ve beklentilerinden çok farklı olmaktadır.
Gençler kendilerinden çok ailelerini tatmin etmek ve onların isteklerini karşılamak için okumaktadırlar. Yanı ailenin de rehabilite edilmesi ve bilinçlendirilmesi gerekmektedir. Bu gün için geçerli olan bir okuldan mezun ya da bir unvan sahibi olmak değil. Meslek sahibi olmak yada sahip olduğu unvanın gereğini en iyi şekilde yapabilme yetisine sahip olmaktır. Bilmekten çok bilgiyi kimden sağlayabileceğini bilmek bu nedenle geniş bir sosyal ağa sahip olmak ve bilgiyi kullanabilmektir. Unvanların, statülerin de hiçbir anlamı kalmamaya başlamıştır. Ast üst ilişkileri de değişmektedir. Uzun uzun yapılan toplantıların artık gereksiz ve zaman kaybı olduğu düşünülmektedir. İş görme bir çok iş dalında kişinin kendi yaşam mekanından yapılmakta, 3D ve 4D ile üretim tüketicinin mekanında yada tüketim merkezlerine yakın yerlerde yapılmaktadır.
İşte her şeyin değiştiği böyle bir ortamda değişmeyen sadece eğitim, program, metot ve yöntemleri ve eğitim kadrosu olmaktadır. Çağın gereklerine ve piyasanın ihtiyaçlarına uygun eğitim verilmeyince böyle bir eğitimden geçen eğitimci de aynı eksikliği genç olmasına rağmen devam ettirmektedir.
II –NASIL BİR DENİZCİLİK EĞİTİMİ OLMALIDIR.
Bazıları gemi kaptanlığını şoförlük gibi görerek bunun eğitiminin bir lisans programı olmamasını, adeta tır şoförlüğü gibi gemiyi kullanmanın, sevk ve idare etmenin öğretildiği, hatta eskiden olduğu gibi usta çırak ilişkisi ile iş başında öğrenilen bir meslek eğitimi olmasını tavsiye etmektedirler. Ancak bunun daha modernize edilmiş şekli ile sandviç tipi iş başı ve teorik okul eğitimi kombinasyonu şeklinde olmasını ileri sürmektedirler. Bunun için buna benzer bir eğitim modeli olan İngiliz eğitim modelini önermektedirler. Bu görüşü savunanlar hatta Yüksek Denizcilik Okulunun ilk yıllarındaki benzer statüsünü örnek olarak gösterenler haklı olabilir. Ancak her dönemin teknolojisi, ekonomik modeli farklı olup, döneminin eğitim ihtiyacı ve statüsünü de oluşturmaktadır. Artık günümüzde kaptan gemiyi yürüten biri olarak tanımlanamaz. Aslında geçmişte de zaten böyle bir konumu yoktu. Gemi yüzen bir kara parçası sıfatı ile bayrağını çektiği ülkenin toprağı sayılmakta, gemi kaptanı da o toprağın mülki amiri sıfatına sahip olarak ülkeyi temsil etmekte, bu sıfatla bazı haklara sahip olmaktaydı. Bu statünün çoğu hala devam etmektedir. Ancak eskiye göre yukarıda da açıklandığı üzere artık gemi üzerindeki iş yükü son derece komplikeleşmekte ve artmakta, teknik ve elektronik, hatta mekatronik bilgi ve işin idarecilik yükü de ağırlaşmaktadır. Dolayısı ile bu eğitimin yukarıda zikredilen içerikte lisans düzeyinde verilmesi ancak pratiğin ihmal edilmemesi kaçınılmaz olmaktadır.
Eğitim müfredatı sadece bu gün mevcut olan gemilere göre değil, buna ilave gelecek 20 yılın yeni teknolojilerinin ortaya çıkaracağı yeni mesleklere göre verilmelidir. Artık geride kalmaya başlayan Endüstri 4.0 ve girme aşamasında olduğumuz Endüstri 5.0 ‘un yaratacağı mesleklere ve bunların gemilerde yaratacağı farklılıkların gerektirdiği mesleklere göre eğitim vermeliyiz. Nitekim yurt dışındaki birçok denizcilik okulunda müfredatlar buna göre revize edilmektedir.
Bunların hocası var mı? Bu eğitimler mevcut kadrolar ile olur mu? Bunu ben bilmem, eğer cevap hayırsa önce öğretmeni eğitmeli ve hazırlamalıyız.
Bu gün ilkokula başlayan öğrenciler için şu an mevcut mesleklerin %60 ‘ı üniversiteyi bitirdiklerinde olmayacak, onların yerine yeni meslekler ortaya çıkacaktır. Bu süreç önümüzdeki 15 yılı kapsamaktadır, bu gelecek 15 senenin hazırlığını biz 10 yıl önce yapmalıydık.
Peki şu an bu konuda bir hazırlığımız var mı? Bunu da bilmiyorum, ancak ufak tefek gelişmeler dışında pek bir şey yapıldığını da sanmıyorum.
Peki, biz zaten sınırlı kaynaklarımızı gelecekte var olmayan meslekler için mi harcıyor, gençlerimizi boşu boşuna mı eğitiyoruz? Karanlık bir tablo çizmek istemiyorum. Eğitim her zaman eğitimdir. Eğitim hiç olmaz ise hangi işi yaparsanız yapın, verimliliği ve rasyonel düşünceyi geliştirir. Ancak temel bilim ağırlıklı eğitim alanların; ileri düzeyde matematik, fizik, kimya biyoloji hatta coğrafya, yazılım eğitimi alanların şansının çağı yakalamak bakımından çok fazla olacağını düşünüyorum. Fakat tecrübelerime göre tespit ettiğim husus öğrencilerin kahir ekseriyetinin Türkçe-Matematik bölümü mezunu olmalarına rağmen 4 işlem matematiği yapamamaları ve matematik fobisine sahip olmalarıdır. Halledemediğimiz iki husus yabancı dil bilgisi ve matematik korkusudur. 4.0 yada 5.0 gelecek 5 yıl içinde dil sorununu iyi kötü halledecek olsa da dil ile yaratılan duyguyu sağlayamayacak, ancak sözü edilen devrim niteliğindeki yenilikleri sağlayacak olan ise yine ileri düzeyde matematik bilgisi olacaktır. 4.0 yada 5.0 insanı ortadan kaldırmayacaktır. Vasıfsız insanı ortadan kaldırıp yerine robot ve makineleri koyacaktır, fakat iyi eğitimli kaliteli bir üstün insan grubu daha güçlü hale gelecektir. GENÇLERİN YENİ RAKİBİ ROBOTLAR, HER İKİ GRUBUNDA YÖNETİCİSİ HATTA SAHİBİ İSE İYİ EĞİTİM VE DONANIMLI İNSAN GRUBU OLACAKTIR. O halde çağı yakalamak ve edilgen değil etken olmak için sıradan değil kaliteli eğitim kaçınılmaz olmaktadır.
Gemi personeli eğitimlerinin içine gemiyi bir ticari birim, bir işletme gibi değerlendirerek, işletme ve yukarıda değinildiği gibi psikoloji eğitiminin verilmesi çok yararlı olacaktır.
III-BU KADAR DENİZCİLİK OKULUNA İHTİYAÇ VARMIDIR?
Türkiye şu an Çin ‘den sonra en fazla gemi adamı yetiştiren ülkedir. Denizcilik ile ilgili meslek ve yüksek okullarımızın sayısı oldukça fazladır. Toplamda yaklaşık 28.600.000 dwt düzeyindeki filomuzun denizde ve karada yaratacağı istihdam kapasitesi bellidir.
Buda taktir edileceği üzere çok fazla değildir. Çünkü deniz taşımacılığı sektörü emek yoğun bir sektör değildir. 45.000 dwt ve 30 milyon usd ‘lik genç bir Handymax tonajının yaratacağı istihdam miktarı deniz ve kara olarak toplam 26 kişiyi geçmemektedir(gemideki 20 kişi +6 kişi kara personeli). Karadaki 6 kişi böyle 3-4 gemiye daha hizmet verebilir. Bununla birlikte zaman zaman armatörlerimiz yeterli gemi adamı ve zabit bulamadıkları iddiası ile elverişli bayrağa geçmektedirler. Diğer taraftan denizcilik(zabitan ve mürettebat olarak)diğer mesleklere göre uluslararası alanda iş bulabilme ve çalışabilme imkanı en fazla olan bir dal olmaktadır. Ayrıca maaşı da yine Türkiye’deki diğer mesleklere göre oldukça iyidir. Yabancı bir denizcilik şirketindeki ikinci kaptanın maaşı her şey dahil ayda usd 6000-7000 düzeyindedir.(Kaptan ehliyeti olup, ikinci olarak çalıştırılan bir kıdemli zabitin)
Tüm bunların dışında TÜRK personel de, özellikle zabitan sınıfı yabancı ülke armatörleri tarafından tercih edilmektedir. Bununla birlikte son yıllarda artsa da hala yurt dışında istihdam edilen gemi adamı ve zabitan sınıfı personelimiz diğer benzer ülkeler ile kıyaslandığında yeterli seviyede değildir. (2500 zabitan ve 4000 mürettebat toplam aktif gemi adamanın %5 i).Bunun nedeni gemi adamı sağlama kanallarının iyi kurulmamasından ve bazı eksiklerimizden kaynaklanmaktadır. Bunların başında da özellikle mürettebat bakımından lisan problemi gelmektedir.
Diğer bir sorun ise bu mesleğe girenlerin önemli bir bölümünün kalıcı olmamasıdır. Yani mesleklerini yapmamaları ya da yarıda bırakmalarıdır. Çünkü deniz hayatı kolay olmayıp bu meslek kahırlı bir iş olmaktadır. Daha doğru bir ifade ile firesi çok fazladır. Bu ise milli bir israftır. Onun için doğru adayların seçilip eğitilmesi, denizi sevenlerin bu mesleğe kabul edilmesi gerekmektedir. Bunun için ise tam anlamı ile okula kabul edilmeden adayların 3 yada 6 ay denizde çalıştırılarak deniz hayatını görmeleri, hala denizci olma arzuları ve tercihleri devam ediyorsa okula kabul edilmeleri, bu bakımdan da denizcilik okullarının farklı bir statüye sahip olmaları gerekmektedir.
Bu açıklamalar tahtında mevcut denizcilik okullarının çok fazla olduklarını düşünmemekle birlikte(48 lise,12 fakülte (5 tanesi makine mühendisliği ile ilgili, aslında 18 fakülte fakat bazıları bölüm açma yetkisi alsa da henüz eğitim izni alamadı) 18 meslek yüksek okulu toplam 20.000 öğrenci denizcilik eğitimi almaktadır) artık bundan sonra yeni okullar konusunda arz ve talep dengesinin gözetilmesi yeni okul yerine kaynakların mevcut okulların kalitelerinin artırılmasına harcanması daha yararlı olacaktır. Daha az ve kaliteli mezun daha fazla maaş, daha fazla maaş ise daha kaliteli ve istekli öğrenci demek olup, buda orta vadede eğitim talebini artıracaktır. Artık yeni ilave okulların açılması o dönemin konusu olmalıdır. Türkiye’nin bu gün için ve orta vadede böyle bir ihtiyacı yoktur.
IV- KİMLER EĞİTİLMELİDİR?
Sadece Türkiye’de değil tüm gelişmiş ülkelerde özellikle Avrupa Birliği Ülkelerinde de görüldüğü üzere gelişmiş ülke ve büyük şehir gençleri denizcilik mesleğini seçmemektedirler. Seçenler de kalıcı olmamaktadır. Çünkü yeni kuşakların aidiyet duygusu çok fazla olmamakta, lüx ve makam peşinde de koşmamakta, erişilebilir lüx talep edip, anlamsız şeyler için hayatlarını zindan etmemekte, kendilerini zora sokmamaktadırlar. 10 ay çalışıp 2 ay gezmeyi tercih etmektedirler. Hatta aile kurmak gibi ciddi sorumluluklar altına da girmek istememektedirler. Bu çok önemli bir sosyolojik değişimdir. Genç nesil denizci olmak istememekte, bu mesleğe girse bile kalıcı olmamaktadır. Denizdeki ücret fazlalığı ise onu çokta ilgilendirmemektedir. Emeğin geriye dönen arz eğrisi realitesini bu genç kuşaklarda daha fazla yaşanmaktadır. O halde kırsal kesim gençleri bu meslek için hedef kitle olmalı ve yatılı olarak eğitim verilmelidir. Böylece bölgesel gelişme ve gelir farklılıklarının da azaltılmasına katkı sağlanabilecektir.
Yukarıdaki tezimi zayıflatacak yeni bir gelişme ise yeni teknoloji ve akıllı telefonlar ve gelişmiş iletişim imkanları ile denizin ve gemi hayatının sevdiklerinden ve yakınlarından uzak olma sorununu bir derece ortadan kaldırmasıdır. Hatta bu konuda yapılan araştırmalar ve yazılan makaleler, gemi personelinin internete ulaşımının sınırlanmaması gerektiğini bunun faydalı olduğunu ileri sürmektedir. Fakat buna karşın gemideki güvenlik ve iş disiplini bakımından bunun sınırlı ölçüde kullanılması yönünde görüş bildirenlerde bulunmaktadır. Hatta gemiye gelen personelin gemi hayatına adapte olmasını aksattığını, evdeki sorunlardan haberdar olması fakat uzakta olması nedeni ile bunlara çözüm getirememesinin psikolojik sorunlara yol açtığı söylenmektedir. Akıllı telefonlar sadece gemide değil genelde de sorun yaratmaktadır.
Bu cümleden olmak üzere; bu akıllı telefonların yarattığı bağımlılık insanları asosyal yapması yanında bilgiye ulaşmanın sağladığı avantaj ile bilgiyi beyne depolama, beyindeki bilgileri bir araya getirerek sentez ve analiz yapma kabiliyetini ortadan kaldırmakta ve giderek öğrenememe, bilgiyi hatırlamama, yani beyni tembelleştirme sorunu yaratmaktadır. Bu henüz kimsenin farkında olmadığı çok ciddi bir sorun olarak önümüzdeki günlerde daha fazla karşımıza çıkacak bir husustur. Diğer önemli sorun ise kendini ifade edememe problemidir. Bu akıllı aygıtlar insanın kendini ifade etme kabiliyeti ve dilini de bozmaktadır. Psikologların ciddi, ciddi bunun üzerinde çalışmaları gerekmektedir. 30 yıldır ders veren ve her yıl çok farklı katmanlardan gelen öğrenciyi tek tek inceleyen ve öğrencideki değişmeyi takip eden biri olarak bunun çok ciddi bir husus olduğunu bir kez daha belirtmekte fayda görüyorum.
Diğer ciddi sorun ne yazık ki geçtiğimiz 20 yıl içinde öğrenciler hemen hemen tüm eğitim kurumlarında çok kolay mezun olmaya alıştırılmışlardır. Bu ilkokuldan başlayarak en tepeye kadar çıkmaktadır. Her kes okuyacak ve herkes okuduğu okuldan mezun olacak diye bir kural yoktur. Benim gençliğimde çoğu kişi tek bir ders yüzünden okuldan atılmakta ve mezun olamamaktaydı.
Bu nedenle liyakatsizlik hızla her kademede yaygınlaşmaya başlamıştır. 10 gün önce girdiği sınavdan 80 alan fakat buna karşın sınavda sorulan soruları hatırlamayan ve aldığı dersten ne öğrendiği hususunda tek bir cümle kuramayan bir öğrencinin durumunu nasıl analiz edeceğiz.
Yada bir önceki sene bir dersten pekiyi ile geçen bir öğrenci bir üst sınıfta bu ders ile ilgili basit bir soruya cevap veremiyorsa bu nasıl izah edilebilecektir.
Okullarımızda öğrenciler sınıf geçmek ya da bir belge sahibi olmak için mi, yoksa bilgiye sahip olmak, bilgiyi nereden bulabileceğini öğrenmek, bilgiyi kullanmak ve onu kullanarak iş ya da hizmet üretmek için mi eğitilmektedirler.
ÖĞRENMEYİ ÖĞRETMEK İSE BAŞKA BİR SORUN OLMAKTADIR. ÇOĞU ÖĞRENCİ NASIL ÇALIŞACAĞINI BİLMEMEKTEDİR. 14 HAFTALIK BİR EĞİTİM PROGRAMINDA ÖĞRENCİNİN ÇOK ÇALIŞTIM DEDİĞİ SÜRE BİR HAFTA SONU VE BU ZAMAN DİLİMİNDE TOPLAMDA 3 SAAT ÇALIŞMASIDIR. ÇÜNKÜ CEP TELEFONU, TELEVİZYON, BİLGİSAYARIN AÇIK OLDUĞU BİR ORTAMDA 5 WATSAP GRUBU ÜYELİĞİ ARASINDA KONUŞURKEN DİĞER TARAFTAN AYNI ANDA DERS ÇALIŞMAK ARTIK GENÇLERİN UZUN SÜRELİ ODAKLANARAK DERS YAPABİLME KABİLİYETİNİ ZAYIFLATMIŞTIR. YENİ GENÇLER BABY BOOMING KUŞAĞI GİBİ ÇALIŞMA ODAKLI DEĞİLDİRLER. NE YAZIK Kİ ÇALIŞMASINI DA BİLMEMEKTEDİRLER.
İlkokuldan başlayarak önce çocuklarımıza öğrenmeyi öğretmeli ve sınıf geçmeye değil, öğrenmeye odaklanmalarını sağlamalıyız. Aileler dahil herkes bir diploma peşinde koşmakta sonra sonuç hepsi için hüsran olmaktadır. Türkiye de genç işsizlik gerçekte meslek sahibi olduğunu sanan, anlı şanlı okullardan alınan diplomalar ile bu tasdik edilen fakat aslında mesleğini bilmeyen gençler yüzünden bu kadar fazla olmakta öbür tarafta kalifiye elaman ihtiyacı ve açığı bulunmaktadır.
V-SONUÇ
Yeni bir çağa girdik bu artık teknoloji ve değişim çağıdır. Bu yeni çağ öncekilerden daha acımasız olacaktır. Bunu yakalayamayanlar artık orta sınıf değil alt sınıf mensubu olacaklar ve adeta kullanılacaklardır. Sosyolojik olarak, sınıfsız bir toplum özlerken tam tersi ciddi katmanlara ayrılan bir kast sistemi gibi bir tablo ile karşılaşılacaktır. Bu hem ülkeler bazında hem de ülke içindeki kastlaşma olarak karşımıza çıkacaktır.
Bu nedenle her seviyede ve meselenin tüm taraflarında bu gerçeğin farkına varılarak acilen çağı yakalama ve geleceği oluşturma hamlesi ile gereken ne varsa bir seferberlik halinde yapılmalı bu genel çerçeve içinde denizcilik eğitimi de bundan nasibini almalıdır.
Kötümser ve umutsuz olmaya değil, çalışmaya, çok çalışmaya, hatta daha çok çalışmaya ve kendimize yalan söylememeye ihtiyacımız bulunmaktadır.
Bunu ise genç kuşaklar başaracaktır. Onlara bunu başarma imkânını sağlayacak olanlar ise biz yaşlılarız. Dolayısı ile bir paranın iki yüzü gibi iki olmazsa olmazız. Benim gençlerimizin bunu başaracağına inancım ve güvenim tamdır, yeter ki biz görevimizi iyi yapalım. Herkese bu geleceği yaratma cabasında başarılar dilerim.
UNUTMAYIN SORUNUMUZ KANTİTE DEĞİL, KALİTEDİR.
14.12.2019 İstanbul. Bu yazı Denizci Öğrenciler Derneği Dergisinde yayınlanmıştır.
Sayın Harun Şişmanyazıcı yazısına genel bir giriş ile başlıyor ve konuyu Nasıl bir denizcilik eğitimi olmalı?, Bu kadar denizcilik okuluna ihtiyaç var mıdır?, Kimler eğitilmelidir? ve Sonuç başlıklarında inceliyor.